Home KÖŞE YAZILARI U.S.lu Türkiye

U.S.lu Türkiye

- Guncellenme Tarihi: 27 Ocak 2016 12:49
18 min read
U.S.lu Türkiye için yorumlar kapalı
0

En ziyade müsaadeye mazhar ülke” 1850lili yıllarda Osmanlı Devletinden elde ettiği bu ayrıcalığın hayrını U.S.A. hep tek taraflı olarak kendi hayrına kullandı.

200 yıllık beraberliğimiz sürecinde biz hep U.S.lu olduk, U.S.A. da bizi hep sevdi (!)…

Günümüz moda ifadesi ile kadın erkek eşitliğinin bir değişik sürümüABiDevlet ile Osmanlı-Türkiye arasında tezahür etti. Rol dağılımında U.S.A. erkek olmayı ele geçirdiğinden beri bir daha da bize kaptırmadı. Biz o fantastik cümleden hareketle kendimizi hep eşit sandık. Ama eşitliğimiz kadının erkeği karşısındaki eşitliğini bir dirhem aşamadı.

Günün şartlarına dost, müttefik, geliştirilmiş ortak, stratejik ortak gibi isimlerle tarif edilen ilişkimizin ilk tanışmamızdan bu güne seyrini bir özetlemek isterim.

19.yüzyıl başlarında tanıştıklarında USA/ABD Osmanlı İmparatorluğu’na göre hem alan hem de nüfus bakımından çok küçüktü. Bu dönemde Akdeniz sularında Osmanlının sözü geçiyordu. Cezayir Beylerbeyliği (Cezayir ve Tunus Beylerbeyliği Osmanlı İmparatorluğu’nda özerk bir yapıya sahip olmalarına rağmen, Beyler Türk olduğundan Osmanlı Devleti halkı olarak kabul edilmişlerdir.) 1783-1793 yıllarında ABD’nin ticaret filolarına el koymuştu.

Amerika Başkanı George Washington, hem kendini korsanlardan koruyacak hem de Akdeniz sularında serbestçe dolaşarak ticaretini geliştirecek şekilde çıkarlarını koruyabilmek için Cezayir Beylerbeyi Dayı Hasan Paşa ile yaptığı ilk Türkçe metinle yazılmış anlaşma ile yılda 642 bin altın dolar ve 12 bin Türk altınıvergi ödemeyi kabul etti.

Başlangıçta Osmanlı’nın bu ilişkilerdeki üstünlüğü 1930lardan itibaren tersine dönecektir.

Osmanlı imparatorluğu topraklarından Amerika kıtasına ilk göçmen izlerini 1800’lerin ortasında görmeye başlıyoruz. Amerika’ya giden ilk Türklerden biri olan Ahmed Frank’a dayandırılan bilgiye göre 1820’de yapılan nüfus sayımında Amerika’da sadece 21 Türk var iken bu sayı 1930 yılında 360.171 e ulaşmıştır. Bu noktada Osmanlı İmparatorluğu’nu oluşturan diğer milletleri de kapsaya Osmanlı vatandaşlığı kavramını göz önüne aldığımızda bu göçmenlerin çoğu Türk olmayabilir.

Birleşik Devletler, 19.yüzyıl göçmenlerine ekonomik, kültürel ve politik sebeplerden dolayı çekici gelmişti. Göçün esas sebebini daha çok ekonomik sıkıntılar oluşturduğundan, Türk göçmenlerinin Amerika’ya gitmesinin nedeni iş bulmak ve Osmanlı standartlarına göre zengin oluncaya kadar çalışıp sonradan geri dönmekti. Osmanlı tebaasındaki azınlıkların kültürel göçlerinin nedeni daha iyi eğitim alma isteği, siyasal sebepler iseAmerika’nın kendisini, Osmanlı coğrafyasını bağımsızlık için terk edenlere güvenilir bir yer olarak göstermesidir.

Bağımsızlığını ilan eden ABD muhtelif ülkelerle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli şehirlerinde de konsolosluklar açtı. 1895 senesinde bunlardan birinin de hiçbir Amerikalının yaşamadığı Erzurum ilinin olmasını istemesi sorun olmuştu. ABD, 1897 yılında Erzurum’a da konsolos atayarak,bu şehirde fazlaca nüfusu bulunan Ermenileri kışkırtmak olanasıl amacını gerçekleştirdi.

1823 yılında açıklanan “Monroe Doktrini”ni müteakiben diplomatik ilişkilerimizşekillenmeye ve ABD,  Osmanlı’yı “doğunun anahtarı” saymaya ve ticari ilişkilerini geliştirmeye başladı.

Amerika’nın Monroe Doktrini ile Avrupa’nın iç işlerine karışmayacağını açıklamış olması; Osmanlı Toprakları üzerinde emperyalist bir politika izlemesine engel olduğundan, kendisini çıkar sağlamak amacıyla misyonerlik faaliyetlerine yönlendirdi. Osmanlı Devleti üzerindeki emperyalist çıkarlarını bağımsızlık isteyen ve isyan eden azınlıklara yaklaşarak gerçekleştirdi.

Bilhassa Ermeni ve Yunan azınlıklar bu misyonerlik faaliyetleriyle Birleşik Devletlere göç ettirilip, eğitildi ve Amerikan vatandaşı olarak Osmanlı Devleti’ne geri gönderildi. Amerikan vatandaşlığına geçmiş olan azınlıklar, Osmanlı Devleti içinde kendi milletlerine fikir ve duygularını rahatça aktarıp, devleti yıkmak için etkin faaliyete geçtiler.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyıl eğitiminde en faal unsur olan Bursa Amerikan Kız Koleji (1854), Protestan Koleji, Robert Koleji, İstanbul Amerikan Kız Koleji, Harput Fırat Koleji gibi büyük ve etkili Amerikan misyoner okullarıaçıldı. Buralarda ağırlıklı olarak Ermeni, Bulgar ve Rum çocuklar eğitim gördü ve bunun sayesinde Amerika, bu topraklara ayrılık tohumları ekip bağımsızlık, özgürlük, eşitlik, adalet fikirleri aşıladı.

1850’de Osmanlı Devleti’nde misyonerler tarafında kurulmuş 7 kilise, 7 okulda eğitim alan 112Osmanlı vatandaşı varken, 1913 yılında kilise sayısı 163’e okul sayısı 450’ye eğitim alanların sayısı ise 25.922 ye çıkmıştı.

20nci yüzyıl başlarında ABD ülkemizde Ermeni, Rum hatta Yahudi devletçiliklerini kurdurup yurdumuzu bölüp parçalamayı ve Wilson Prensipleri adı altında Türk yurdunu manda altına almayı planlıyordu. Bu iş için görevlendirdiği ABD Kurmay Başkanı General Harbord 15’i asker 31’i sivil olmak üzere 46 kişilik bir heyet ile Osmanlı toprağına yerleşti. “AmericanMilitaryMission of Armenia” adını taşıyan bu heyetinbir milyar dolara yakın tahsisatı bulunuyordu.İçinde Ermeni asıllı ABD’lilerin de bulunduğu heyet diğer bir taraftan da 1914-1918 arası bir milyon mazlum Ermeni’nin öldürüldüğünü (!) öne sürüp Ermeni Devleti’nin kurmasının hazırlıklarını yapıyordu.

Halide Edip Adıvar, Celaleddin Muhtar, Ali Kemal ve Hüseyin Avni’den oluşan kurucular;4 Ocak 1919’da İstanbul’da Wilson Prensipleri Cemiyetini kurdular. Bu cemiyete sonraları Vatan Gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman ve Cumhuriyet Gazetesi kurucusu ve başyazarı Yunus Nadi de dâhil oldu.

Kurtuluş Savaşı sırasında, işgalci devletlerin yanında yer alan ABD, işgale donanmasıyla destek vermiş, Samsun gibi deniz kıyısındaki kentler, bu donanmaya ait gemilerce bombalanmıştı.

The New York Times Gazetesi’nin29 Ağustos 1919 tarihli haberinde Osmanlı’nın parçalanmadan önce tercihen Amerikan Birlikleri tarafından polis denetimi altına alınmasını yazmış; “Ortadoğu Yardım Komitesi” Başkanı David Arnold 100 bin Amerikan askerinin bu iş için yeteceğini belirmişti.

Türkiye Cumhuriyeti II. Dünya Savaşı’nın son aylarında ABD ve müttefiklerinin yanında yer alarak Almanya’ya savaş ilan etti. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte Soğuk Savaş yılları başladı. ABD Senatosu 1947 yılında Sovyetler Birliği’ne karşı Batı bloğunA yardım etmek üzere Truman Doktrini’nin bir parçası olarak Türkiye için bir ekonomik ve askerî yardım paketini onayladı.

Sovyetler Birliği lideri Stalin’in Türkiye’den toprak taleplerikarşısında Türkiye de Kore Savaşı’nda (1950-1953) Birleşmiş Milletler’in yanında yer aldı, 1952 yılında NATO’ya katıldı ve 1955 yılında CENTO’nun kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1954 yılında ABD’ye İncirlik Hava Üssü’nü kurma izni verildi.

1974 yılında haşhaş ekimini durdurmadığı için ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ambargo; her ne kadar Kıbrıs Barış Harekâtını olumsuz etkilemiş de olsa (burada Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin desteğini minnetle anmak gerek) yaşananlardan dersler çıkarılmasına ve Türk Savunma Sanayi’nin kurulmasına vesile oldu (ASELSAN, ROKETSAN, vb.)

1980’li yıllarda Ermeni Sorunu ve Kıbrıs Sorunugölge düşürdüyse deTürkiye-ABDilişkileri genel olarak olumlu düzeyde gelişti.

11 Eylül 2001 Saldırıları sonrasında, ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmek istemesi Türk kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı. Bunun tesiri ile ABD’nin bu işgal sırasında Türk topraklarını kullanma talebi,  1 Mart Tezkeresi’ninTBMM’nde reddedilmesi ile gerçekleşmeyince ilişkiler hızla soğudu.

Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde,4 Temmuz 2003 de biri binbaşı 11 TSK askeri ve Türkmen mihmandarlarının; Irak’taki Amerikanişgal kuvvetleri ve yanlarındaki peşmerge unsurları tarafından düzenlenen baskınla başlarına çuval geçirilerek sorguya çekilmeleri Türk Amerikan ilişkileri hafızasından hiç silinmedi.

Birkaç gün önce Amerikalı askerler Irak’ın Kerkük kentinde PKK’lılarla yan yana aynı mevzide Amerikalı askerlerin PKK’lılara talimat verdiği, PKK’lıların da gösterilen hedefleri vurduğu görüntülendi. Türkiye’nin sözde stratejik müttefiki Amerika, PKK’lı teröristleri eğitiyor ve yönetiyor. PKK’lılara talimat veriyor. PKK’lı teröristler de onların gösterdiği hedefleri vuruyor.

İsrail-Filistin arasındaki sorunda Türkiye, Filistin Devletini desteklemiş ancak ABD bu olaylarda US-RAİL’isavunmuştu. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunda Türkiye Devleti her zaman Azerbaycan’ın yanında durmuş, US ise Ermenistan’dan yana taraf olmuştu. Bunu da 10 Ekim 2007 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi’nin Dışişleri komisyonunun, 1915 olaylarını sözde soykırım olarak nitelendiren tasarıyı 21’e karşı 27 oyla kabul ederek ortaya koymuştu.

Dün de çantasında, DAEŞ’le mücadele, Irak’taki Türk askerininvarlığı ve Suriye’deki gelişmelerden oluşan 3 ana dosya ile ABD Başkan Yardımcısı Joe BidenTürkiye’ye geldi ve TBMM temsil edilen siyasi partilerin,sivil toplum kuruluşlarının, gazetecilerintemsilcileri ile görüştü.

Bayram değil seyran değil! Ne ister ki bu adam? PKK’yı kurtarmak olabilir, bize ödev vermek olabilir, gaz vermek ve nasihat etmek olabilir, yeni kirli işlerine ortaklık talebi olabilir.

Müttefik mi, ortak mı, eş mi,dost mu 200 yıldır anlayamadığımız USA, artık “boş ol, boş ol, boş ol”

Biz US’lu durmaktan yıldık.

Load More Related Articles
Load More By Fahrettin BEŞLİ
Load More In KÖŞE YAZILARI
Comments are closed.

Benzer Haberler

Bir Silkiniş Destanı KÖY ENSTİTÜLERİ-II

Neden Kuruldu? Köy Enstitüleri, yeni Türkiye Cumhuriyetinin; ihtiyacın ve çağın çok gerisi…