
Yıllar önce; Mustafa Kemal Atatürk:
“Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet, sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” özellikle eğitimcilere Cumhuriyetin kesin emrini açıklamıştır.
Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesillerden söz etmesi tesadüf değildi.
O söz, aslında sürü Psikolojisini kırmak dı.
Pekala; bu sürü Psikolojisine uyan insan, bazen kendi kendine soruyor “Çoğunluk aptal mı?” diye. Tabii bu soruyu soran kendini o çoğunluktan ayrı tutuyor.
Yapılan araştırmalara göre toplumların büyük kısmı ortalama zekâya sahip.
Öyleyse insanlar neden aptalmış gibi davranıyor?
Asıl sorun zekâ değil. Asıl mesele, insanların düşünmeyi reddetmeleri.
Bu aslında evrimsel bir miras.
Atalarımız için sürüden kopmak, tek başına olmak ölüm demekti. Bu yüzden sorgulamak yerine çoğunluğa uymak, insana hep rahatlatıcı bir güvenlik alanı sundu.
İnsan zihni, ait olma ve dışlanmama ihtiyacıyla çalışır.
Çoğunluğun sesi ne kadar güçlü çıkarsa, bireyin kendi sesini susturması o kadar kolay olur. Bugün de sürüye uymak konfor sağlar.
Ama bu konforun da bir bedeli var. Tarih boyunca baktığımızda sürüye yani çoğunluğa uyanların yol açtığı felaketler hiç de azımsanacak gibi değil.
Nazi Almanyası’nda sıradan insanlar Hitler’e alkış tuttu. Bu, sürü psikolojisinin en sarsıcı örneklerinden biridir. O dönemde milyonlarca insan, sadece fanatik ya da aptal oldukları için değil, çoğunluğun yöneldiği yola kapıldıkları için Hitler’i destekledi. Nazi propagandası, işsizlikten ezilmiş, Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgisiyle gururu kırılmış geniş kitlelere basit ama etkili bir düşman gösterdi:
Yahudiler, Çingeneler, muhalifler…
Böylece sorunların karmaşık nedenleri üzerinde düşünmek yerine, herkesin işaret ettiği günah keçisine saldırmak çok daha kolay bir seçenek haline geldi.
Sıradan insanlar, akıl yürütmektense kalabalığın güvenine sığındı. O alkış tufanı sürüye uyma refleksinin sesiydi. Dünyada örnekler çok…
Tarih boyunca halkları sürükleyen hep küçük bir azınlık oldu, çoğunluk sadece peşlerinden gitti. Ne yazık ki en akıllının ya da en iyinin değil, çoğu zaman en zalimin peşinden.
İşte bu yüzden “çoğunluk aptal mı?” sorusunun cevabı basit: biyolojik olarak aptal değiller ama düşünmeyi reddettikleri için aptal gibi yaşıyorlar.
Asıl tehlike ise düşünmeyen çoğunluğun, düşünen azınlığın ürettiği her şeyi bir anda yıkabilecek güçte olması.
Bugün sosyal medyada kitlelerin nasıl yönlendirildiğine bir bakın. Bir günde kahraman ilan edilenin ertesi gün linç edilmesi, tam da bu zihniyetin ürünü.
İnsanlar kendi aklıyla değil, akımlarla hareket ediyor. Medya, öfke ve korkuyu pompaladıkça kitleler refleksle hareket ediyor. Düşünmek, ayırmak, sorgulamak zahmetli geliyor.
Sizce; siyaset de bundan mı besleniyor?
İstanbul ve Ankara gibi büyük illerde okula başlama maliyeti (kırtasiye, çanta, giyim ve servis harcamaları) ilkokullarda 52 bin, ortaokullarda 54 bin, liselerde 55 bin liraya ulaşmış durumda iken…
Yüzyıllar öncesinin sürü psikolojisi bugün hâlâ siyasi meydanlarda işliyor mu?