
Son günler de yaşananlar:
Amerika sessiz kalsa da, Avrupa’nın çok hareketli olduğunu gören GENÇLER;
kendi geleceğini biraz daha sert araştırmaya yöneldi.
Araştıran, sorgulayan ‘Gençlik’:
Atatürk ve ay-yıldızlı bayrağımız dışında hiçbir şeyin altına sığınma gereği duymadı. Milliyetçilik duyguları ve vatansever çizgisine devam ederken, ümmetçilikten kopan çoğunluktaydı.
En güzeli Türk bayrağını ellerinden düşürmeyen gençlerdi.
Onlar ki hilafet bayrakları açmadı. Başka ayrıştırıcı sembolleri ellerine almadı. Her yer kırmızı-beyazdı.
Onlar ki gerçekten ‘taleplerini duyurmak’ isteyen halktı ve sürecin gerçek kazananıydı.
Halkın demokratik talepleri de ortada.
Tabii yaşadığımız sürecin siyaseten başka kazanan, kaybeden ve arafta (arada) kalanları da var.
Kazananlar:
Muharrem İnce: Sahalara döndü. Az ama öz konuştu. “Yine konuşsa” dedirtti. İnce’den “Reloading” (Yeniden yükleniyor) havası bende oluştu.
Şu dönemde iyi hatibe ihtiyaç var.
Ümit Özdağ: Hapisteyken daha etkili muhalefet yürüttü. Sözü, meydanlardan daha çok yankılandı. Sağdan sola oyunu artırdı.
Özgür Özel: Çok hızlı ve akılcı kararlar aldı.
Kaybedenler:
İktidar ve üyeleri: Toplumun geniş kesimlerinde daha yüksek sesle konuşulur oldu.
İlaveten:
Kemal Kılıçdaroğlu: CHP’nin “abisi” olamadı. Genel başkanlık konusunda hâlâ “beklemede” havası yaratıyor.
Meral Akşener: Adeta buhar oldu.
Arafta kalanlar:
Mansur Yavaş: Biraz “görev icabı” hissiyatı yarattı.
Müsavat Dervişoğlu: “ Sandığı boykot” dedi. Ama tam da iktidarın en çok istediği şeyi dile getirdi.
Ve bazı sanatçılar:
Tarkan, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan gibi etkili isimler suskun kaldı.
Hatta: Duman ve Mor ve Ötesi muhalif çizgilerini korudu. Hatta Duman’ın “Kufi” (kapalı- kısıtlanmış) şarkısı yeniden dillere düştü.
Burası Türkiye, sancılı topraklar, deprem olur, sel olur, yangın olur, terör olur, ağıtlar arasında kaybolur gider diyebilirsiniz.
Gençler: Provoke olmadan toplumsal farkındalığı, kendi kendine oluşan partiler üstü güç birliğini unutturmayacaklarını düşünenlerdenim.