
Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (BUSİAD), Bursa Uludağ Üniversitesi ve Bursa Felsefe Kulübü’nün paydaşlığyla düzenlenen Açık Kapı Toplantıları/Felsefe Söyleşileri 2025-2026 döneminin üçüncü toplantısında, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Armağan Öztürk, “Montesquieu ve Rousseau Genel İdare” başlıklı konuşmasında her iki düşünürün de yasa varsa özgürlük vardır fikrini savunduğunu söyledi.
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Hızalan’ın yönetiminde gerçekleşen söyleşide Prof. Dr. Armağan Öztürk, burjuva siyasi düşüncesinin iki patikasını Montesquieu ve Jean-Jacques Rousseau’nun oluşturduğunu ifade etti. Prof. Dr. Öztürk, “Montesquieu, yeni bir devlet iç mimarisi önerir. Yasaların hakimiyeti, kuvvetler ayrımı, özgürlük gibi yeni tahayyülle ortaya çıktılar. Rousseau ise daha radikal bir özgürlük ve daha fazla katılımı öngörür. Bazıları, mevcut krallara karşı, despot krallara karşı hukukun üstünlüğünü savundu. John Locke, Montesquieu, Voltaire gibi. Bazıları ise bu yapılan şeyi önemsemekle beraber gidilen yolu tehlikeli buldu. Daha fazla özgürlük, daha fazla eşitlik ve istedi. Rousseau, Marx gibi” dedi. Prof. Dr. Öztürk, şunları dile getirdi:
“Montesquieu’ya göre bir ülkenin hukuk ve siyasetini anlamak için önce toplumunu anlamak gerekir. Kanunların ruhundaki ruh toplumların yapısıdır. En iyi kural topluma uygun kuraldır. Toplum değişirse hukuk değişir, ekonomi değişirse hukuk değişir, kültür değişirse hukuk değişir. Bunların hiçbiri değişmezse sen hukuku değiştirsen de o kural uygulanamaz.
Monarşi ile despotizm arasındaki fark yasadır. Yasa hakimiyeti varsa keyfiyet yok yoktur. Yasa yoksa keyfilik vardır der Montesquieu.
Hem Montesquieu hem de Rousseau, yasa varsa özgürlük vardır der.
Yasama, yürütme ve yargı kuvvetler ayrımını ilk kez Montesquieu dile getirmiştir. O’na göre yargının arkasında aristokrasi, yasamanın arkasında yoksul halk ve yürütmenin arkasında kral olması gerekir.
Rousseau’ya göre mülkiyet ve devlet her türlü kötülüğün kaynağıdır. Genel irade kavramında, insanlar kendilerini yönetecek yasaları kendileri yaparlarsa ve ona itaat ederlerse aynı anda hem özgür ve eşit olabilirler. Bu milli irade ve kamu yararı kavramlarının arkasındaki şey genel iradedir.
Halka rağmen halk için formülü Rousseau’nun boş bıraktığı yerden türemiştir. Jakoben anlayış buradan çıkmıştır. Genel irade diktatöryal, faşist veya komünist rejimlerin topluma bir şeyi kabul ettirmek için kullandığı bir metafora dönüşebiliyor.”
“ÖZEL MÜLKİYET YOKLUĞU…”
Prof. Dr. Öztürk bir soru üzerine ise, “Bizde özel mülkiyetin yokluğu bireyciliğin de gelişmesini geciktirmiştir. Türk demokrasisini baştan sakatlayan bir şeydir bu. Bir ülkenin toplumsal örgütlenmesinden bağımsız olarak rejim tartışması yapılamaz. Partiler, liderler, akımlarla ilgili otoriterlik tartışmasının arkasında toplumsal yapı var. İslamcılar da, kemalistler de otoriter olabilir.
Siyasi kültür değişmez değildir. Türk toplumunun da evrileceğini düşünüyorum. Bizde çoğulculuk açısından sorun var. Karşıdakinin fikrine değer vermek açısından sorun var. Çoğulculuğa değer mi veriyoruz yoksa hain mi diyoruz” dedi.
Soruları da yanıtlayan Prof. Dr. Armağan Öztürk ve Prof. Dr. İbrahim Hızalan’a Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin “Kır Çiçekleri Okusun Diye” sosyal sorumluluk projesine adına yapılan bağışın sertifikası, Geçmiş Dönem BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanlarından Mehmet Arif Özer tarafından verildi.
