Home GÜNCEL Sadık Olmak!

Sadık Olmak!

- Guncellenme Tarihi: 26 Kasım 2025 18:44
6 min read
0
0

Uzun zaman geçti. Seçmen davranışında büyük kırılma olmadı.

NEDEN?

Çünkü; Hükümet, hem sosyolojik hem de coğrafi anlamda kendi tabanını krizin sert etkilerinden görece başarılı bir şekilde izole etti.

Fakat kriz, sahil kentlerindeki seküler yaşam pratiklerine sahip orta sınıfları; enflasyonun, barınma maliyetlerinin ve dolarizasyonun aktığı kanallardan çok daha sert vurdu.

Buna karşılık daha muhafazakâr yaşam biçimlerine sahip, kamu transferlerine ve bölgesel teşviklere daha duyarlı kesimlerde hayat standardı aynı ölçüde bozulmadı.

Ekonomik programın kurgusunda da bu tercihlerin bilinçli olarak gözetildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bazı muhafazakar kesimlerin hayatı çok şaşalı biçimde değişirken, bazı kesimler kendi ekonomik gerçekliğinde büyük bir kopuş yaşamadı.

 

Bence; yoksulluğu sadece “Hangi gelir düzeyindesin?” sorusuyla değil, “Pastadan payı kim alıyor?” sorusuyla da tarif etmeye çalışan biriyim.

O yüzden tabloya gelir dağılımı ve coğrafi eşitsizlikler açısından bakınca şunu görüyorum ki ekonomik göstergeler, iktidarın oy deposu olan bölgeler açısından sandığımız kadar kötü seyretmedi.

Böylece;  ‘Sadık Olmak’ düşüncesini kaybetmedi.

Oy vermeye devam etti.

Elbette; kendi ekonomik elitini yarattı.

Sadece zenginleşen bir grubun değil, aynı zamanda siyasal olarak sadık bir sermaye blokunun inşa edilmesi demekti.

Kamu ihaleleri, kredi genişlemeleri, bölgesel teşvikler ve kamusal kaynak dağıtımındaki asimetri bu blokun maddi temelini oluşturdu.

Bu gruplar, hem ekonomik olarak çok büyüdü hem de iktidarın siyasal mimarisinin taşıyıcı kolonlarına dönüştü.

Diğer taraftan bence en önemlisi:

Sosyal yardım mekanizmaları üzerinden kurulan bağımlılık ilişkisi. Mesele sadece yoksullara destek verilmesi değil; bu desteklerin kurumsallaşmış bir sosyal devlet vizyonu içinde değil, daha çok iktidarın siyasal sadakat ağları içinde dağılmasıydı.

Bu da bazı kesimler için ekonominin dalgalanmalarına rağmen yaşam standardında büyük bir kırılma yaşanmamasını sağladı.

Dolayısıyla hem yeni bir ekonomik elitin yaratılması hem de sosyal yardımların siyasal sadakat üretme kapasitesi, iktidarın oy tabanını uzun süre muhafaza etmesinde belirleyici rol oynadı.

Bu da Türkiye’nin sosyoekonomik topografyasını (Sosyoekonomik seviye (SES), işsizlik oranlarının yüksekliği, eğitim olanaklarının kısıtlılığı ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan zorluklarıyla değiştiren ve siyasal davranışları yeniden şekillendiren önemli bir dinamik oldu.

Çoğumuz şunu görüyor:

  • Türkiye bugün üretmeden büyümeye çalışan bir ekonomi; bu da sürdürülebilir değil.
  • Barınma krizi elbette yakıcı, işsizlik de yüksek bir risk alanı. Fakat bütün bu başlıkların kesiştiği yer sanayinin çökme ihtimali.

Çünkü Türkiye hâlâ dış açık veren, katma değeri düşük üretim yapan, yatırım iştahı zayıf bir ekonomi.

  • Döviz baskısı, yüksek finansman maliyetleri, ithalata bağımlı ara malı yapısı derken makinelerin durması an meselesi diyenler çoğunlukta…

Eğer fabrikaların ışıkları sönüyorsa barınma krizini de işsizliği de aynı anda yaşarsınız. Üretimden koparak hiçbir ülke kendini krizden çıkaramaz.

Load More Related Articles
Load More By admin
Load More In GÜNCEL

Bir yanıt yazın

Benzer Haberler

Bakan Göktaş, Yükselen Kadınlar Girişimcilik Eğitim Tırı Lansmanı’nda konuştu

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, “Kadınların potansiyelini gö…