
Yine müjdeler!
Karadeniz gazı güncelleniyor.
Gabar’da barış mesajı veriliyor.
Petrolle eller yıkanıyor.
Diyarbakır’dan “tahmin” müjdeleniyor.
Bir yandan “barış” vurgusu yapılıyor.
Diğer yandan da yaşanan derin ekonomik krizin üstü umut yüklü enerji manşetleriyle örtülmeye çalışılıyor.
Hepsi aynı güne, haftaya, hatta bazen aynı manşete sıkıştırılıyor.
Hatırlayın:
Yıllar önce; Karadeniz’de yeni bir doğalgaz rezervi bulunduğunu duyuruldu.
“3,5 yıl boyunca hanelerin doğalgaz ihtiyacını karşılayacak düzeyde” dendi.
Ancak enerji uzmanlarına göre bu, yeni bir keşif değil; daha önce açıklanan rezervin teknik bir güncellemesi idi.
Yani yeni değil, “yeniden”di.
Türkiye’nin gerçekten de bir “enerji” sorunu var.
Hem dışa bağımlılık anlamında, hem de olan bitenden bitap düşmüş toplumsal ruh hali yaşanırken:
Ne tuhaf ki; Enerji Bakanı sahnedeydi.
“ABD’liler, Diyarbakır’da 6,1 milyar varil petrol olduğunu tahmin ediyor” dedi.
Heyecanı büyüktü. “Müthiş bir şey bu” diye ekledi.
Art arda gelen tüm bu enerji hamleleri, adeta koreografisi yapılmış bir iletişim zinciri gibi sıralandı:
Maalesef; Enflasyon dizginlenememiş, alım gücü düşmüş, gençler gelecek kuramıyor…
Bu “müjde” haberleriyle hedef bir parça da olsa umut tazelemek mi?
Yerin altı zenginleştirilerek, yerin üstündeki yoksulluk unutturulmak isteniyor olabilir mi?
Veya “Buralar artık güvenli. Gelin yatırım yapın, gelin barışın” mesajı mı veriliyor?
Eğer gerçekten barışçıl bir süreç başlıyorsa, neden barışın simgesi ‘petrol’ oluyor?
Yeni Anayasa ısıtılmaya başlamışken;
Neden insan değil, kaynak anlatılıyor?
O kadar çok soru ve sorun var Kİ;
“Terörsüz Türkiye” anlatısı güçlenirken, her yeni günde yapılan yeni anketler, kamuoyunda yeni bir çözüm sürecine ciddi bir destek olmadığını da bir kez daha gösteriyor.
Toplumun geniş kesimleri, yaşananlardan sonra yeniden masaya dönüş fikrine temkinli, hatta mesafeli.
Buna rağmen siyasi iktidar, yeni sürecin zeminini bu kez petrol ve doğalgaz üzerinden inşa etmeye çalışıyor gibi görünüyor.
Ekonomik beklentiyle siyasal normalleşmeyi birleştiren hibrit bir anlatı kuruluyor.
Petrol, doğalgaz, müjde, keşif…
Bunların her biri, toplumun geleceğe dair umudunu canlı tutmak için kullanılabilir.
Ama umut yaratmak, sadece rezerv açıklamakla olmaz.
Ekonomik güven, güçlü kurumlarla, hukukun üstünlüğüyle, şeffaf politikalarla inşa edilir.
Çünkü Türkiye’nin enerji sorunu daha çok keşifle değil, daha çok güvenle çözülür.
Bu tür açıklamaların zamanlaması, içeriği ve sembolizmi tesadüf olamaz.
Gerçek bir kaynak mı, yoksa bir algı mı?
Bizi heyecanlandırıp ‘GAZ’ mı veriliyor?